• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/dilbilimciyamanarikan

Takvim
Site Haritası

Basında

Türkçe'ye Hakkını Verenler

Osman Akkuşak
Yenişafak Gazetesi
12 Ağustos 2007

Dilimizin ifade gücü; fikirleri, duyguları, emelleri anlatma kudreti; onu tanıyan, onunla gülen, onunla ağlayan ve onunla yaşayan herkes tarafından bilinen birşeydir.. türkçe düşünmek türkçe konuşmak bir bahtiyarlıktır.. sevinçlerimizi, mutluluğumuzu, hattâ acılarımızı türkçe ile dile getirmek çok başka birşeydir, başka bir güzelliktir.. mutluluk üstü mutluluk.. sevinç üstü sevinçtir.. acılarımız, türkçe ile söylenirse tad'a tatlıya dönüşür.. korkarım acının tiryakisi oluruz!..

Bu güçlü dili, hakkıyle, bütün güzelliği ve bütün kudretiyle kullananlar; ya nazmen yahut nesir olarak, yahut ta nutkederek, söyleyerek istimal etmişlerdir.. yani biz türkçe ustalarını şairler, yazarlar ve hatipler halinde üç kategoriye ayırabiliriz.. bir kısmı onu hem nesir hem nazım olarak mükemmel kullanmıştır.. yani hem şair hem muharrirdir.. bir kısmı da hitabet ve tekellüm vadîlerinde maharet sahibidir..

Ben bugün sevgili okuyucularıma güzel dilimizi doğru hatasız ve edebî evsafta kullanan yazarlarımızın bir listesini veriyorum..

Bunlar arasında siyasî, ideolojik fikir ve faâliyetini beğenmediğimiz, hattâ yerden yere vurmak isteğine kapıldığımız isimler olabilir.. biz onların sadece dili kullanmaktaki mahâretlerini dikkate aldık.. bugün sadece isimlerini kaydediyorum.. başka zamanlarda herbirinin diline ait husûsiyetleri, hattâ eserlerini mevzu etmek fırsatını bulacağımı ümid ederim.. sadece Cumhuriyet Devri yazarları arasından seçtiğimiz bu kalem sahiplerinin şimdilik yalnız adlarını veriyorum: Kemal Atatürk, Ziya Gökalp, Fuad Köprülü, Ahmet Haşim, Adnan Adıvar, Halide Edib Adıvar, Hüseyin Cahid Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Süleyman Nazif, Mustafa Sabri, Kılıç Ali, Ömer Nasuhi Bilmen, Falih Rıfkı Atay, Ahmed Emin Yalman, Ali Nihad Tarlan, Ali Fuad Başgil, Cemal Kutay, Nahid Sırrı Örik, Necib Fazıl Kısakürek, Nihal Atsız, Refik Halid Karay, Reşad Nuri Güntekin, Yakub Kadri Karaosmanoğlu, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Orhan Şaik Gökyay, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Yusuf Ziya Ortaç, M.Turhan Tan, Nizameddin Nazif, Yunus Nadi, Burhan Belge, Burhan Felek, Hamdi Varoğlu, Samiha Ayverdi, Safiye Erol, Nezihe Araz, Fahri Celâl Göktulga, Peyami Safâ, Nazım Hikmet, Mithat Cemal Kuntay, Eşref Edib, İsmail Hâmi Danişmend, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Hasan Basri Çantay, Enver Ziya Karal, Remzi Oğuz Arık, Mümtaz Turhan, Şükrü Kaya, Nureddin Topçu, İsmet İnönü, Hüseyin Nail Kubalı, Sıddık Sami Onar, Kenan Öner, Yılmaz Öztuna, Ziya Nur Aksun, Ahmet Arvasî, Fethullah Gülen, Oktay Ekşi, İlhan Selçuk, Ergun Göze, Yalçın Akdoğan, Fehmi Koru, Galip Erdem, Ömer Öztürkmen, Olcay Yazıcı, Ali Bayramoğlu, Bekir Coşkun, Güngör Mengi, Yılmaz Özdil, Ayşe Arman, Pakize Suda, Muharrem Ergin, Rasim Özdenören, Tarık Buğra, Ahmet Kabaklı, Nevzat Kösoğlu, Ahmet Turan Alkan, Yavuz Bülend Bakîler, Kemal Or, Cahid Okurer, Cemal Anadol, Ünal Sakman, Nazlı Ilıcak, Ahmet Kekeç, Rauf Tamer, Mustafa Kutlu, Mustafa Miyasoğlu, Hasan Pulur, Melih Âşık, Cengiz Çandar, Gülay Göktürk, Aslan Bulut, Aydil Erol, Necdet Sevinç, Aydın Engin, Oral Çalışlar, Hüseyin Üzmez, Ali Uğur, Yusuf Özarslan, Arif Nihad Asya, Hasan Sutay, Gülten Dayıoğlu, Hilmi Yavuz, Atillâ İlhan, Cemil Meriç, Ziyad Ebüzziya, Yaşar Nâbi (eski lisanı), Nurullah Ataç (eski lisanı), Nihad Sami Banarlı, Ercüment Ekrem Talu, Vahdi Hatay, Vahdet Gültekin, Fehmi Baldaş, Abdülkadir Karahan, Hikmet İlaydın, Ali Birinci, Mehmet Genç, Mehmed Kaplan, Birol Emil, Zahir Güvemli, Bahadır Dülger, Sait Bilgiç, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Necmeddin Sefercioğlu, Turan Yazgan, İnci Enginün, Cevdet Akçalı, İsmet Özel, Mustafa Armağan, Orhan Okay, Ahmet Aydın Bolak, Rauf Denktaş, Şemseddin Yeşil, Kaya Bilgegil, Yaman Arıkan, Hüseyin Rahmi Yananlı, Cemaleddin Server Revnakoğlu, Yağmur Atsız, Turhan Göker, Mümtaz Faik Fenik, Mustafa Şekib Tunç, Ziya Somar, Hamdi Ragıb Atademir, Mehmed Karadeniz, Mehmet Emre, Hamdi Mert, Sabahat Emir, Turhan Feyzioğlu, Ali Erkan Kavaklı, Sezai Karakoç, Ahmet Selim (Zeki Ünal), Erol Güngör, Abdullah Aymaz, Rahmi Turan, Nureddin Şazi Kösemihal, İbnülemin Mahmud Kemal, Hüseyin Gülerce, Mehmet Gündem, İsmail Müftüoğlu, Vehbi Vakkaşoğlu, Celâl Bayar, Hasan Âli Yücel, Deniz Som, Hasan Celâl Güzel, Bülend Akarcalı, Metin Toker, Burhan Toprak, Oktay Aslanapa, Adnan Ötügen, Yavuz Bahadıroğlu, Ali Çolak, Şiar Yalçın, Mukbil Özyörük, Altan Öymen, Kadir Mısıroğlu, Şevket Kutkan, Abbas Sayar, Ahmet Güner Sayar, Sait Faik, Memduh Şevket Esendal, Haldun Taner, Tahsin Demiray, Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Şevket Rado, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Kemaleddin Tuğcu, Aziz Nesin, Ahmet Altan, Ömer Seyfeddin, Burhan Apaydın, Abdülhak Şinasi Hisar, Emine Işınsu, Mehmed Çınarlı, Vasfi Raşid Sevig, Ali Himmet Berkî, Şakir Berkî, Sevinç Çokum, Tahir Taner, Ebül'ûlâ Mardin, Şerif Mardin, İlhan Bardakçı, Zuhurî Danışman, İbrahim Kafesoğlu, Orhan Bursalı, Haydar Ergülen, Güray Öz, Ali Murat Güven, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Ocaktan, Yusuf Kaplan, Beşir Ayvazoğlu, Yusuf Ziya Cömert, Ümit Sinan Topcuoğlu, Can Kıraç, Harun Tokak, Hıncal Uluç, Selahattin Duman, Mustafa Erkal, Bahaeddin Erkişi, Mehmet Şevki Eygi, Necmettin Türinay, Bekir Sıtkı Erdoğan, Mustafa Necati Karaer, Mehmet Nuri Yardım, İsmail Kara, Hüsrev ve Hüseyin Hatemi kardeşler, Yılmaz Karakoyunlu, Sadık Albayrak, Mehmet Şeker, Orhan Veli Kanık...

Türkçemizi hatâsız kullananlara takdîr!.. türkçemizi edebî bir üslûb dairesinde kullananlara selam!.. türkçemizi mükemmel kullananlara kucaklar dolusu sevgi.. gönüller dolusu saygı!..

Kaydetmemiz gereken bir şey daha var: yazılarındaki dili taktir ettiğimiz bu isimler arasında yüksek üslub sahibi olanlarla beraber, yalnız hatasız ve iyi ifade sahibi olarak bizim övgümüzü kazanmış bulunanlar da mevcuttur.. şunu belirtmek gerekir ki bu geniş kadroyu teşkil eden yazarların yüksek üslubdan sade ve fakat sağlam bir dile kadar bir yelpaze halinde çeşitlilik gösteren ifadeleri vardır.. üsluplar arasında farklılıklar, özellik, karakter ve başarı ayrılıkları vardır.. anzer balı ile çam balı, değişik reçelleri ve marmelatları, pestilleri bir arada sunduğumuzun farkındayız.. netice itibariyle hepsi de tatlıdır, hepsi de lezzetllidir.. daha önemlisi hepsi de hatasızdır.. biz hatasızla iyiyi, çok güzelle mükemmeli göstermek ve de hepsini bir arada söylemekle mükellefiz.. yaptığımız budur.. hiç kimse bu derece farklılıklarını fark edip de bize tarizde bulunmaya niyetlenmesin!...

-----------------

BİZİM YÛNUS

Mehmet Şadi Polat
15 Ekim 2009 Önce Vatan Gazetesi, 15 Ekim 2009 İstanbul Gazetesi, 15 Ekim 2009 İstanbul Son Saat Gazetesi, 16 Ekim 2009 Yeni Nesil Gazetesi, 17 Ekim 2009 İstiklal Gazetesi.

Değerli araştırmacı ve yazar Yaman Arıkan’ın çok çeşitli kaynaklardan yararlanarak hazırladığı ve emek mahsûlü olmakla birlikte, aynı zamanda dil ve üslup güzelliğini ihtiva eden “Bizim Yûnus” adındaki yeni yayınlanan eserini dikkatle ve zevkle okudum. Türk Milleti’nin ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberliği sağlamada önemli katkıları olacağına inandığım bu eserin, anlaşılır, kısa, öz ve net bilgiler ihtiva etmesi fevkalâde önemlidir.

“Uyanış” yayınevinden çıkan iki yüz seksen beş sayfalık eserin özünde, insan, toplum ve millet kavramı ve sevgisi vardır. Merkezinde Yûnus Emre’nin bulunduğu dönem ve coğrafyasında, Türk tarihi ve sosyal yapısı ile toplumlar arası ilişkiler iyi tahlil edilmiş, din ve inanç kültürü ile birlikte insanca yaşamanın nasıl olduğu ve olması gerektiği; Yûnus Emre düşüncesi, felsefesi ve Yûnus Emre dili olan tertemiz Türkçemiz ile çok güzel anlatılmıştır. Yedi ciltlik bir külliyenin özetinin özeti olan bu eserin Bizim Yûnus kavramında, aynı zamanda Tapduk Emre’nin, Hacı Bektâş-ı Velî’nin felsefesi ile birlikte, Allah ve O’nun var ettiği Eşref-i Mahlûkat olan insanı sevmenin en yücesi görülmekdedir.

Diğer taraftan yazarımız Yaman Arıkan, Yûnus Emre ve Türkçe hakkında eserler verenlerin o güzel Türkçeyi katlettiklerinden, özellikle Arapça ve Farsça kelimelerle Yûnus’un düşünce ve deyişlerini yanlış aksettirdiklerinden, mânâlarını değiştirdiklerinden bahisle feryâd ediyor. Halkın konuştuğu Türkçenin güzelliği ve zenginliğine rağmen bazı dönemlerde devlet adamlarının, aydınların, tasavvuf erbabının Türkçeden başka bir dil kullanmalarını içine sindiremiyor, şiddetle tenkit ediyor. Koca Mevlânâ’nın “Mânevî mertebelerden hangisine yükseldimse, orada Türkmen dervişi Yûnus’un ayak izlerini gördüm” demesine rağmen kendi Mesnevisini Farsça yazmasını aslâ kabullenemiyor. Bir yabancı Türkiyâtçının “Eğer Yûnus’un dili günümüze kadar yaşatılabilseydi, bugün dünyâda konuşulan dillerin en güzeli Türkçe olacaktı” ifâdesini de gurûrla ama hüzünle aksettirmeye çalışıyor.

Yukarıda özetin özeti olarak anlatılan ve yayınlanmış Bizim Yûnus’un, henüz yayınlanmamış aslında tam kırk yılın emeği, alın teri ve aşkı vardır. Yûnus Emre’nin yaşadığı her mekân, tek tek dolaşılarak, âdetâ onun gibi yaşanarak, hissedilerek hazırlanmıştır. Tamâmı 3650 sayfa tutan hacimli yedi ciltlik Yûnus Emre külliyesini ihtivâ eden bu kapsamlı asıl eser, yayınlandığında kendi alanında Türkiye’de bir ilk Yûnus Emre Dîvânı olacakdır.

Deneyimli araştırmacı ve yazar Yaman Arıkan’ın kültür hayâtımıza kazandırdığı bu önemli eserin, aynı zamanda okullarımızda başvuru kaynak kitabı olarak değerlendirilmesinin uygun olacağı kanâatini taşıyorum.

-----------------

BİZİM YÛNUS


Oğuz Çetinoğlu - Avrasya Bir Vakfı

Kayıtlardaki, hikâyelerdeki, efsânelerdeki ve menkıbelerdeki Yûnus Emre’yi ‘Bizim Yûnus’ yapan iki özelliği vardır: Birincisi halkın diliyle söylemesi, ikincisi Hakk’ın kelâmını nakletmesi. O’nun bu yönünü belirleyip ön plana çıkaran mutasavvıf yazar Yaman Arıkan’ın ‘Bizim Yûnus’ isimli kitabını okurken, bu gerçekle bir defa daha karşı karşıya geliyoruz. Yaman Arıkan eserinde, Yûnus’u 700 yıl öncesinden günümüze taşıyan bir başka özelliğini daha bütün haşmetiyle önümüze açıyor: ‘Yûnus’un omuzlarına yüklenen, gönlüne yerleştirilen özel görev, mukaddes vazife… ’Yûnus’un özel görevi: ‘Halkın diliyle Hakk’ın kelamını naklederek Türk birliğini canlandırmak’. O, bu görevi hakkıyla yerine getirmiştir.

Asil ve yüce Türk milletinin tarihten gelen azâmetini yeniden diriltmek ve geliştirerek yarınlara intikal ettirmek istiyorsak, 7’den 77’ye, âliminden câhiline, en gabîsinden en zekîsine… her ferdimizin Yûnus Emre’yi tekrar be tekrar, içine sindire sindire, şahsiyetini ve benliğini Yûnus’un rûhâniliğinde eritircesine okuması-anlaması gerek. Yaman Arıkan’ın ‘Bizim Yûnus’ isimli hacimce küçük, fakat mânen çok kapsamlı eseri, derin ve engin Yûnus’u anlamak isteyenlere bir altın anahtar, bir sâdık rehber niteliğindedir. Kitapta Yûnus’un cismânî yönünden söz ediliyor. Rûhânî yönü derinlemesine anlatılıyor. Özel görevi-mukaddes vazifesi ise beyinlere nakşediliyor.

Yûnus bizimdir!. Bizim insanımızın Yûnusu’dur. Bizim insanımız Yûnus’u o kadar sevmiş, benimsemiştir ki; O’nun mânevî varlığına yakın olabilmek için kabrini bulunduğu bölgede inşa etmiştir. Anadolu’yu gezip dolaşanlar bilirler: Candan aziz vatan topraklarımızda tam 12 yerleşim bölgesinde Yunus’un mezarı vardır. Şüphesiz bunlardan 11 tânesi makamdır. Türk milleti, sevip benimsediği, ‘Bizim’ dediği Yûnus’a, muhtelif şehirlerde makamlar vermiştir. En haşmetli makam olarak da ayrıca gönlüne yerleştirmiştir. İnsanımız Yûnus’a makamlar vermekle kalmamış, O’nun mukaddes görevini, ilâhî özelliklerle donatarak yüceltmiştir. Yûnus’un ümmî olduğunu, okuma yazma bilmediğini kabullenmek, O’na izâfe edilen ilâhî özelliklerin en önemlisidir.

Yûnus’un ümmiliği tartışmalıdır. Fakat milletimiz O’na ümmiliği yakıştırmıştır. Böylece söylediklerinin şahsî gayretlerle elde edilmiş bilgilere değil, ilâhî ilhamla söylenen, ilâhî yönü olan ve çok yüksek değere sâhip hikmetler olduğunu vurgulamak istemiştir. Bu tarz yüceltmenin ilhâmı, Peygamber Efendimizin de ümmî oluşudur. Milletimize göre; Yûnus’un söyledikleri; aklın ilhamı ile değil, Hakk’ın ilhamıyla söylenmiştir. Bu sebeple kalıcı olmuştur.
* * *
Ömrünün 40 yılını Yûnus Emre’yi incelemeye hasreden Yaman Arıkan, Yûnus’u anlamakla kalmamış, O’nu en güzel, en doğru, anlaşılması en kolay tarzda anlatabilen konumuna erişmiştir. Yûnus Emre’nin nasıl bir özel görev üstlendiğini, Yaman Arıkan’ın harikulade güzel, duru ve temiz Türkçe ile aktardığı bilgilerden öğreniyoruz. Özetlemeye çalışalım:Müslüman Türk insanı, Anadolu’da bir taraftan Haçlıların, diğer taraftan Moğolların saldırıları sebebiyle güçsüzleşmiş, âdetâ yok olmanın eşiğine gelmiştir. Asırlardır İslam’ın bayraktarlığını yapan bir millet bu durumda kalmamalıdır. Yükseltmek gerekir. Bir milleti yükseltmenin iki kaynağı vardır: Dini ve dili. Yunus; Hakk’ın dinini, halkın diliyle milletine anlatmış, Peygamber Efendimizin asırlar sonrasındaki yardımcılığını mukaddes görev bilmiştir.

Yaman Arıkan bu vakıayı, şiirlerden ve âyet-i Kerimelerden mükemmel örnekler vererek hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gözler önüne seriyor: Yûnus Emre; Anadolu’da Türkçe’yi hâkim dil hâline getiren gücünü Hakk dininden alan çok aziz bir hizmet eridir. O’nun Türkçe’si, bâzılarının iddia ettiği gibi ‘Öz Türkçe?!’ değil, çağın ortak medeniyet dillerinin Türk dil zevkine, söyleyişine göre yeniden şekillendirilmiş, açık ifâdesiyle (Türkçeleştirilmiş değil), Türkleştirilmiş İslam dilidir.

Yaman Arıkan’ın ifâdesiyle Yûnus; ‘Türk milletinin adı-sanı yok olmasın diye ilahî irâde tarafından özel görevle görevlendirilmiş bir millî mürşiddir.’ Özel görevi de şu veciz cümle ile açıklıyor: ‘Millî varlığımızın iki temel direği olan dilimizi ve dinimizi olabildiğince sağlamlaştırmak.’ Sonra da şu açıklama ile fikrini pekiştiriyor: ‘Nasıl ki ruhsuz bir beden için hayat düşünülmezse, Türk milleti için de Türkçesiz Türk olarak yaşamak düşünülemez. Ruh, bedenden çıkmış ise o bedene insan denilemez. Türklük demek olan Türkçe bizim bedenimiz, Hakk’ın öğretileri yâni İslamiyet ise ruhumuzdur.’

Yaman Arıkan, Yûnus Emre’yi herhangi bir Türk büyüğü ile kıyaslamak gerekirse, O’nu Atatürk’le yan yana getirmek gerektiğini, her ikisinin de farklı zamanlarda özel görev üstlenerek Türk milletini ayağa kaldırdığını, kitabının birkaç yerinde vurguluyor. Milletini sevenler, insanını yüceltmek isteyenler Yûnus Emre’nin üstlendiği görevi üstlenmeli. Bu göreve tâlip olmadan önce de Yûnus Emre’yi anlamalıdır. Yaman Arıkan’ın ‘Bizim Yûnus’ isimli seçkin eseri, Yûnus Emre’yi kolayca anlamamızı sağlayacak mükemmel bir rehberdir.

-----------------

BİZİM YÛNUS

Oğuz Çetinoğlu
Nevzuhur Dergisi
Ocak 2010

Mutasavvıf yazar Yaman Arıkan, Türkiye'nin sayılı Yûnus Emre uzmanlarının başında gelir. O'nun Bizim Yûnus isimli kitabı yayınlandı.

Yaman Arıkan'ın kitabında, 2 Yûnus'dan söz ediliyor: Cismânî Yûnus, Rûhânî Yûnus. Arıkan; Önemli olanın ikincisi olduğu ve O'nun 'Bizim Yûnus' olarak anılması gerektiğini söylüyor. 'Bizim Yûnus' isimlendirmesine yol açan hoş ve ilgi çekici menkıbeyi de şöyle naklediyor:

Yûnus, Tapduk Sultânın dergâhında ilim, irfan ve ma'neviyât uğruna çok uzun yıllar hizmet etdiği halde, kendisine bâtın âleminden henüz bir şey açılmamışdı. Bu yüzden, bir gün, mürşidine haber vermeden ve izin almadan dergâhı bırakıp dağlara-kırlara düşdü. Dağlarda tek başına dolaşırken, bir gün bir mağarada yedi ere rastladı ve onlarla arkadaş oldu.

Her akşam, bu yedi erden biri duâ eder ve duâsı berekâtiyle bir sini yemek gelirdi. Sıra Yûnus'a gelince o da duâ ederek, 'Yâ Rabbi, benim yüzümü kara çıkarma! Onlar kimin hürmetine duâ ediyorlarsa onun hürmetine beni utandırma!' dedi. O akşam, iki sini yemek birden geldi. Arkadaşları, onun duâsiyle iki sini yemeğin birden geldiğini görünce, 'Kimin yüzü-suyu hürmetine duâ etdin?' diye sordular. Yûnus, 'Önce siz söyleyin!' dedi. Arkadaşları, 'Biz, Tapduk Sultân'ın dergâhında çok uzun yıllar hizmet eden Yûnus adındaki erin hürmetine duâ ederiz, 'dediler.

Yûnus bunu duyunca mağara arkadaşlarına hemen vedâ etdi. Doğruca dergâha döndü ve Ana Bacı'ya sığındı. Dergâhdan izinsiz ayrıldığından, mürşidi Tapduk Sultân'ın kendisini bağışlaması husûsunda ondan yardım isteyerek, 'Ana-Bacı, aman, mürşidime beni bağışlat!' dedi. O sıraları, yaşlılıkdan ötürü, Tapduk Emre'nin gözleri iyi görmez olmuşdu. Bu yüzden, ihtiyâçlarını, Ana-Bacı'nın yardımiyle giderirdi. Yûnus, bağışlanması husûsunda kendisinden yardım isteyince şöyle dedi:

-Tapduk, sabah namazına abdest almaya giderken, gözleri iyi görmediği için, gideceği yere ben götürürüm. Sen daha önceden kapı eşiğine yat. Giderken, ayağının bir insan bedenine değdiğini farkedince, 'Bu kim?' diye sorar. Ben, 'Yûnus!' derim. Şâyet, 'Hangi Yûnus?' derse, bil ki gönlünden çıkmışsındır. Eğer 'Bizim Yûnus mu?' derse, hemen kalk, ellerine ve ayaklarına kapan ve kendini bağışlat!...

Yûnus, Ana-Bacı'nın dediği gibi eşiğe yatdı. Tapduk'un gözleri iyi görmediği için, Ana-Bacı her günkü gibi o gün de yine O'nun koluna girdi ve abdest alma yerine götürdü. Eşiğe gelince, Tapduk'un ayağı Yûnus'un bedenine değdi ve sordu:

-Bu kim?
Ana-Bacı, 'Yûnus!'deyince, Tapduk Sultân, 'Bizim Yûnus mu?' dedi. Ana-Bacı da 'Evet!' dedi. Yûnus da hemen mürşidinin ayaklarına kapandı ve kendisini bağışlatdı...

Yaman Arıkan'ın 'Bizim Yûnus' isimli hacimce küçük, fakat mânen çok kapsamlı eseri, derin ve engin Yûnus'u anlamak isteyenlere bir altın anahtar, bir sâdık rehber niteliğindedir.

Kitapda Yûnus'un cismânî yönünden söz ediliyor. Rûhânî yönü derinlemesine anlatılıyor. Özel görevi-mukaddes vazifesi ise beyinlere nakşediliyor.

Yûnus bizimdir! Bizim insanımızın Yûnusu'dur. Bizim insanımız Yûnus'u o kadar sevmiş, benimsemişdir ki; O'nun manevî varlığına yakın olabilmek için kabrini bulunduğu bölgede inşâ etmişdir. Anadolu'yu gezip dolaşanlar bilirler: Candan azîz vatan topraklarımızda tam 12 yerleşim bölgesinde Yûnus'un mezarı vardır. Şüphesiz bunlardan 11 tanesi makamdır.

Türk milleti, sevip benimsediği, 'Bizim' dediği Yûnus'a, muhtelif şehirlerde makamlar vermişdir. En haşmetli makam olarak da ayrıca gönlüne yerleştirmişdir.

Milletimize göre; Yûnus'un söyledikleri aklın ilhâmı ile değil, Hakk'ın ilhâmıyla söylenmişdir. Bu sebeple kalıcı olmuşdur.

Yûnus Emre bâzı deyişlerinde ümmî olduğunu, bâzı şiirlerinde ise mektep-medrese gördüğünü söylemiş olsa bile, milletimiz O'nun ümmî olmasını tercîh etmekle O'nu yüceltdiğine inanmakdadır. Evet O, okur-yazar değildir fakat ilâhî okulda tedrîs görmüşdür. O, gönül bilgisi, bir başka ifâde ile irfânı yüksek fâzıl bir zatdır.

Ömrünün 40 yılını Yûnus Emre'yi incelemeye hasreden Yaman Arıkan, Yûnus'u anlamakla kalmamış, O'nu en güzel, en doğru, anlaşılması en kolay tarzda anlatabilen konumuna erişmişdir.

Yûnus Emre'nin nasıl bir özel görev üstlendiğini, Yaman Arıkan'ın hârikulade güzel, duru ve temiz Türkçe ile aktardığı bilgilerden öğreniyoruz.

Özetlemeye çalışalım:
Müslüman Türk insanı, Anadolu'da bir tarafdan Haçlıların, diğer tarafdan Moğolların saldırıları sebebiyle güçsüzleşmiş âdetâ yok olmanın eşiğine gelmişdir. Asırlardır İslam'ın bayraktarlığını yapan bir millet bu durumda kalmamalıdır.

Yükseltmek gerekir. Bir milleti yükseltmenin iki kaynağı vardır: Dini ve dili. Yunus; Hakk'ın dinini, halkın diliyle milletine anlatmış, Peygamber Efendimizin asırlar sonrasındaki yardımcılığını mukaddes görev bilmişdir.

Yaman Arıkan bu vâkıayı, mükemmel örneklerle hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde gözler önüne seriyor;

Yûnus, şiirlerinde hep vahyi yâni Allah'ın kelâmını dillendirmekde, Allah'ın kelâmını terennüm etmekde, Allah'ın kelâmını haykırmakdadır. Allah'ın kelâmı hep insana hitâb etdiği ve insanın meselelerini dile getirdiği için, Yûnus da hep insanoğluna hitap etmiş, insanoğlunun meselelerini dile getirmiş olmakdadır. Yâni Allah'ın kelâmının muhâtabı ve konusu, insan ve insanın meseleleridir. Yûnus'un şiirlerinin konusu da insan ve insanoğlunun meseleleridir.

Şimdi, müşahhas olarak bir kaç örnek görelim:
a) Ölüm, bütün insanları ilgilendiren ve bir tek insanın dahi ondan kaçıp kurtulamayacağı bir gerçekdir. Yûnus, ölüm gerçeğinden bahseden bir şiirinde şöyle der:

Vaktinize hazır olun,
Ecel vardır gelir bir gün.
Emânetdir kuşça canın,
Issı vardır alır bir gün!

Nice bin kere kaçarsan,
Yedi deryalar geçersen,
Kanat açuban uçarsan,
Ecel seni bulur bir gün!

Yûnus böyle diyor. Şimdi bir de, yine ölüm gerçeğinden söz eden şu âyetleri görelim. Cenâb-ı Hakk buyuruyor. Meâlen:

-Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır. Sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile (Nisa Sûresi, âyet: 78).

-Sizin kendisinden kaçdığınız ölüm, muhakkak sizi bulacakdır (Cum'a Sûresi, âyet: 8).

Görüldüğü gibi, Yûnus, üstdeki o mısrâları ile gerçekde vahyi dillendirmekdedir. Hem de onikiden vururcasına...

b) Yûnus'un, namaz üzerine söylenmiş bir dörtlüğü şöyledir:

Bir kez gönül yıkdın ise,
Şu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi,
Elin-yüzün yumaz değil.

Yûnus böyle diyor. Yâni bir kimse namaz kıldığı halde başkalarına kötülük ve haksızlık ediyor, gönül kırıyorsa o kişinin kıldığı namazın namaz olmadığını yâni onun namaz kılmış sayılmayacağını söylüyor.

Şimdi bir de Cenâb-ı Hakk'ın kelâmına kulak verelim.
Meâlen:
- Muhakkak ki namaz, hayâsızlıkdan ve kötülükden alıkor (Ankebût Sûresi, âyet: 45).

Âyetin açık ifâdesine göre, namaz kılan bir kişi, başkalarına haksızlık ve kötülük yapmaz. Şayet namaz kıldığı halde başkalarına kötülük ve haksızlık yapıyorsa, o kişi namaz kılmış değildir.

Görüldüğü gibi, Yûnus da aynı şeyi söylüyor:

Bir kez gönül yıkdın ise,
Şu kıldığın namaz değil!

Demek ki, Yûnus, gerçekde vahyi yâni Allah'ın kelâmını dillendiriyor.

c) Yûnus, kıyamet sahnelerinden söz eden bir deyişinde şunları söylüyor:

Anmaz mısın sen şol günü,
Cümle âlem uryân ola.
Ne ana oğula baka,
Ne kardeşden derman ola.

Dağlar yerinden ayrıla,
Heybetinden gök yarıla,
Yıldızlar kendi kırıla,
Düşe yere perrân ola

Cenâb-ı Hakk buyuruyor. Meâlen:
- Kulakları sağır eden o ses geldiğinde; işte o gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar (Abese Sûresi, âyet: 33-36).

-Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü zaman (İnfitâr Sûresi, âyet: 1,2).

-Yıldızlar kararıp döküldüğü, dağlar sallanıp yürütüldüğü zaman (Tekvir Sûresi, âyet: 2,3).

Milletini sevenler, insanını yüceltmek isteyenler Yûnus Emre'nin üstlendiği görevi üstlenmeli. Bu göreve tâlip olmadan önce de Yûnus Emre'yi anlamalıdır. Yaman Arıkan'ın 'Bizim Yûnus' isimli seçkin eseri, Yûnus Emre'yi kolayca anlamamızı sağlayacak mükemmel bir rehberdir.

Not: Üstat Yaman Arıkan'ın asıl büyük çalışması olan 7 ciltte 3.650 sayfalık 'Yûnus Emre ve Deyişleri’ isimli dev eseri, gün ışığına çıkmak için beklemektedir. İlgililere duyurulur.


-----------------

Dilimizi Hatasız Kullananlar

Osman Akkuşak
Yenişafak Gazetesi
23 Ağustos 2010

Cumhuriyet devrinde dilimiz; ifadesi kuvvetli kıvrak, akıcı olan nice muharrirler, nice kalemler yetiştirmiştir.. İlmî, edebî eser vermiş olanlarla yalnız gazetecilik yapmış olanlar arasından derlediğimiz şu isimleri, güzel dilimizin medarı iftiharı olan kalemlerden bir kısmıdır diye kabul edebiliriz:

Yahya Kemâl, Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Mahmut Kemâl İnal, Tahir Olgun, Mehmet Âkif, Hamdi Yazır, Hasan Basri Çantay, Eşref Edib, Zekeriya Sertel, Falih Rıfkı Atay, Peyami Safa, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Yusuf Ziya Ortaç, Hüseyin Cahit Yalçın, Nizamettin Nazif, Refi Cevad Ulunay, Burhan Belge, Hamdi Varoğlu, Necmettin Hacıeminoğlu, Mehmet Kaplan, M. Turhan Tan, Burhan Felek, Nihal Atsız, Şevket Rado, Erol Güngör, Hüseyin Rahmi Yananlı, Yaman Arıkan, Ali Nihat Tarlan, Cahit Okurer, Kemal Or, Osman Yüksel, Ahmet Kabaklı, Orhan Okay, Fethullah Gülen, Abdullah Aymaz, Hüseyin Gülerce, Oktay Ekşi, Yavuz Bahadıroğlu, Melih Aşık, Aslan Bulut, Yaşar Nabi Nayır, Sabri Esat Siyavuşgil, Kaya Bilgegil, Mümtaz Turhan, Şiar Yalçın, Mukbil Özyörük, Cemalettin Server Revnakoğlu, Birol Emil, Olcay Yazıcı, İnci Enginün, Ahmet Turan Alkan, Nurullah Ataç (dil devriminden evvelki yazıları), Orhan Erinç, Necmeddin Sefercioğlu, Aydın Engin, Ahmet Altan, Arif Nihat Asya, Sezai Karakoç, Ali Bayramoğlu, Fehmi Koru, Hüseyin Üzmez, Yılmaz Karakoyunlu, Kadir Mısıroğlu, Yusuf Kaplan, Ömer Bolat, Behçet Kemâl, Sadi Irmak, Galip Erdem, Ömer Öztürkmen, Ahmet Arvasi, Fehim Üçışık, Yağmur Atsız, Turan Yazgan, Cevdet Akçalı, Safiye Erol, Nezihe Araz, Samiha Ayverdi, Cezmi Bayram, Cemil Meriç, Rasim Özdenören, Sadık Albayrak, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Ziya Nur Aksun, Ahmet Güner Sayar, Senail Özkan, Yılmaz Öztuna, Mehmet Karadeniz, Altan Öymen, Abdi İpekçi, Mümtaz Soysal, Can Kıraç, Ahmet Kutsi Tecer, Cemal Oğuz Öcal, Suphi Saatçi, Mehmet Genç, Burhan Apaydın, Mümtaz Faik Fenik, Bedîi Faik, Mithat Genç, Sadettin Kaplan, Mehmet Niyazi, Zahir Güvemli, Bahadır Dülger, Şükrü Kaya, Vahdi Hatay, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halid Karay, Nahid Sırrı Örik, Gülten Dayıoğlu, Kemalettin Tuğcu, Yunus Nadi, Nadir Nadi, Süleyman Nazif, Yusuf Ziya Cömert, Hakan Albayrak, Mehmet Ocaktan, Ahmet Haşim, Mithat Cemal Kuntay, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Reşat Nuri Darago, Besim Atalay, Muharrem Ergin, Doğan Nadi, İsmail Hâmi Dânişment, Orhan Şaik Gökyay, Hasan Pulur...

* * *

Bu yazarların adları; edebiyat, kültür ve basın hayatımız boyunca yazılı kaynaklar içinde geçirdiğimiz yoğun bir yaşantının mahsülüdür.. Bu isimler daha çok uzayabilir.. "tarih ve düşünce" dergisinde yayınlanan bir makalemde cumhuriyet devri usta yazarlarının sayısı 150-200 kişi arasında seyrediyordu..

Yazımı bitirirken şu noktayı da belirtmeliyim ki, bu isimler tespit edilirken sadece dildeki ustalıkları kriter kabul edilmiştir.. Yoksa bunlar arasında hayat felsefesi ve siyasi istikamet bakımından birbirine taban tabana zıd insanlar vardır...

Bu kalem adamlarının bir kısmı; roman, hikaye, tiyatro gibi edebi eser sahibi şahsiyetlerdir.. Bir bölüğü tarih, sosyoloji, felsefe, edebiyat tarihi, siyaset gibi ilim şubelerinde eserler vermişlerdir.. Bu iki grubun dillerindeki fikri muhteva, umumi ölçülerle ölçülecek dolgunluk ve derinliktedir.. Gazeteci ve gazete yazarı olarak şöhret kazanmış olanların önemli bir kısmının ise dillerinde üslub ve iyi ifade bakımından bir kalite bulunmakla beraber, yazdıkları yazıların âlemşumûl evsafta büyük fikir ve san'at eseri olduğunu söyleyemeyiz.. Bu listeye alınışlarının sebebi; hatasız güçlü ve akıcı bir dile malik bulunmalarıdır..

Şu noktayı da kaydedelim ki, cumhuriyet devrinde dilimizi üstün seviyede kullananların isimleri elbette ki sadece bunlardan ibaret değildir...

-----------------

BİZİM YÛNUS

Hüdavendigar Onur - İhlas Haber Ajansı
8 Şubat 2011

Ailenin Ders Kitabı serisinin birinci kitabı olarak çıkan Bizim Yunus'ta, "Kimdir Bu Bizim Yûnus, Bizim Yûnus'un Hayatı, Bizim Yûnus'un Menkıbevi Hayâtı, Bizim Yûnus'un Târihi-Takvim Hayâtı, Bizim Yûnus'un Mezarları Üzerine Sözün Özü, Bizim Yûnus'un Vazife Hayâtı, Bizim Yûnus'un Eseri, Bizim Yûnus'un Şiirlerinin Esrârı, Bizim Yûnus'un Şiirleri" bölümleri bulunuyor.

Yaman Arıkan, kitabının önsözünde şöyle diyor: "İşte biz de, Tapduk Sultân'ın, müridi Yûnus için kullandığı bu ifadeyi elinizdeki nâçiz esere ad olarak seçdik ve, Bizim Yunus dedik. Hiç mubâlağaya kapılmadan, tam bir hulûs-u kalble ifâde etmek isterim ki, hacmi küçük olan bu eserin muhtevâsı çok çok büyükdür. Zirâ, muhterem okuyucularımız, ölümünden yedi asır sonra gerçek şahsiyeti ve bilhâssa misyonuyla Bizim Yûnus'u ilk defa bu küçük hacimli eserde bulacaklardır.

-----------------

HAK YOLCUSUNUN DÜSTURLARI yayınlandı

Hüdavendigar Onur - İhlas Haber Ajansı
22 Şubat 2011

Eseri Türkçeye kazandıran mütercim Yaman Arıkan, Erkam Yayınları umûmî yönetmeni Abdullah Sert beyefendinin tavsiyesi üzerine kitabı tercüme ettiğini belirtiyor.

Kitabın üç küçük eserden meydana geldiğini anlatan Arıkan, özetle şöyle diyor: "Biri, derlenmiş Kırk Hadis'den ibâretdi. El-Hikem ve En-Nizâmül'hâs isimli küçük risâleler ise, hazretin doğrudan yazmış bulunduğu iki ayrı kitapçıkdı ve çeşitli konularda fevkalâde isâbetli ve nefis izâh ve açıklamaları ihtivâ ediyordu. Ben, o güne gelinceye kadar hazretin bu eserlerini görmemiş ve okumamışdım. Samimiyetle ifâde edeyim ki, buna hayıflandım.

Ayrıca, bunca asırlar geçmesine rağmen bu güzel eserlerin şimdiye kadar niçin tercüme edilip insanımızın istifâdesine sunulmadığına da esefler etdim. Her üç eser de, muhtevâları itibâriyle, Allah'a giden yolda bir mümin müslümanın uyması ve uygulaması gereken ahlâki esasları öz olarak dile getirmektedir. Biz, muhtevâlardaki bu müşterekliği göz önünde bulundurarak üç eseri tek isim altında topladık ve ayrıca eserlerin muhtevâlarını da çağrıştıracak şekilde Hak Yolcusunun Düsturları adını verdik."

-----------------

"Entelektüel Cuma Sohbetleri"

Anadolu Ajansı
Haber Yayın Tarihi : 08.07.2011

Yaman Arıkan, Topkapı Teknik Oto Sanayi Sitesi Çinili Cami imamı Ahmet Yüter tarafından düzenlenen Entelektüel Cuma Sohbetleri'ne katılarak, cemaate Yunus Emre'yi anlattı.

"Yunus Emre" hakkında yaptığı çalışmalarla tanınan dil bilimci yazar Yaman Arıkan, Topkapı Teknik Oto Sanayi Sitesi Çinili Cami imamı Ahmet Yüter tarafından düzenlenen Entelektüel Cuma Sohbetleri'ne katılarak, cemaate Yunus Emre'yi anlattı.

Arıkan, cuma ezanı okunmadan önce cami kürsüsünde yaptığı konuşmada, Yunus Emre'nin diğer şairlerden farklı olduğunu belirterek, Yunus'un, aşka geldiği zaman kendi duygu, hasret, elem ve kederlerini dile getiren bir şair olmadığını, şiirlerini bir sistem dahilinde, planlı ve programlı şekilde ele aldığını ifade etti. Arıkan, "Yunus, şahsi duygularını dile getiren bir şair değil. O, Allah'ın kelamı Kur'an-ı Kerim'i esas alarak, dünyanın en şerefli mahluku olan insanın kıyamete kadar yaşayacağı meseleleri kendi esrarengiz üslubuyla dile getiren bir şairdir" diye konuştu.

Arıkan, Yunus Emre şiirlerinin temelinde insanoğlunun yer aldığını kaydederek, bu nedenle aradan 7 asır geçmesine rağmen Yunus Emre'nin unutulmak bir yana, her geçen gün daha da parladığını vurguladı.

Kur'an-ı Kerim'in dünyaya ilahi aşkı getirdiğini belirten Arıkan, "Yunus da buna terennüm eder. Ben Yunus'u okuduktan sonra Kur'an-ı Kerim'i daha iyi anladım. Yunus, sözlerini Kur'an-ı Kerim'in ışığında söylediği için, onun sözleri hemen ruhumuza işliyor. 7 asır önce söylenen sözleri bugün gencecik çocuklar bile anlıyor" dedi.

Cuma ezanının okunmasıyla konuşmasına son veren Arıkan'a cami cemaatinin memnuniyetini ifade etmek için çiçek takdim edildi.

-----------------

Yaman Arıkan'a Vefa Duası

Allah'ım;
Bin dokuz yüz otuz yedi'nin güzel bir gününde
Manisa Salihli'nin Gökeyüp köyünde doğan,
Kibar, zarif, müstesna bir ebeveyn'in önünde,
Nurlu bilgileri alarak karanlığı boğan,
İlkokulu kendi köyünde severek okuyan,
Sonra keçi çobanlığını yapmaya başlayan,
Ne yapıp, edip İstanbul'a gelmeyi başaran,
Burada orta, lise, üniversite tamamlayan,
Kendini dilbilimci olmak için ayarlayan,
Dilbilimci ve Yazar Yaman Arıkan kuluna,
Hayır, huzur, şifa dolu bir ömür ver Ya Rabbi!

Allah'ım;
"Bizim Yunus" üzerine kırk yılını harcayan,
Ciddi, manidar projeler ortaya koyan,
Allah'ın, Resulullah'ın ilmini an an yayan,
Arapça, Farsça, İngilizce konuşup, anlayan,
Millete lazım mühim eserleri yayınlayan,
İlimle ve irfanla mücehhez olup parlayan,
İnsanları okumaya teşvik edip, zorlayan,
Dilbilimci ve Yazar Yaman Arıkan kuluna,
Hayır, huzur, şifa dolu bir ömür ver Ya Rabbi!

Allah'ım;
"İslam Ahlâk ve Fazileti" için hassas olan,
"Türklük Gurur ve Şuuru"yla donanımlı olan,
"Aklın Sesi veya Sağlıklı Çözüm" yolu bulan,
Nefret edip, sevmediği kötü huy elbette yalan,
Yedi cilt halinde Bizim Yunus'u kaleme alan,
Tasavvuf ve kültürünün derinliklerine dalan,
Dilbilimci ve Yazar Yaman Arıkan kuluna,
Hayır, huzur, şifa dolu bir ömür ver Ya Rabbi!

Ahmet Yüter
15 Temmuz 2011

-----------------

Yaman Arıkan'ın Kaleminden
Bizim Yunus

İbrahim Ethem Gören

sondevir.com 23 Kasım 2012

Yaman Arıkan, modern zamanların parıltılı hayatı içerisinde cemiyetin hakkıyla idrak ve dolayısıyla istifade edemediği önemli bir şahsiyet: Yazar-mütefekkir…

Yazarın, İslâm Ahlâk ve Fazileti’yle, Türklük Gurur ve Şuûru isimli kitapları bir dönem gençlerin baş ucu kitabı olmuştu…

1967–1987 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yapan Yaman Arıkan’ın telif ve tercüme, yirminin üzerinde eseri bulunuyor. İmam Gazali, Ahmed Rufai ve Abdülkadir Geylani, Yaman Hoca’nın uzmanlık alanları… Arıkan, İslâm toplumu için önem arz eden üç büyük insanın düşüncelerini güçlü kalemiyle hüvesi hüvesine, milimi milimine günümüz Türkçesine aktardı…

Geçtiğimiz hafta sonu Son Devir’in yemeğine giderken Mahmut Çetin "Mümkünse KOCAV bünyesinde Yaman Arıkan’a vefa gecesi düzenlenmesi vakıa mutabık olacaktır" demişti… Mahmut Ağabeyimizin hatırlatmasıyla bu hafta köşemizde Yaman Arıkan’ı misafir etmiş olduk…

Yaman Arıkan’ın, yüreği, Hakk sevgisiyle yufka gibi incelmiş olan Anadolu alperen dervişi üzerine oldukça geniş kapsamlı tetebbuatı ve kitapları bulunuyor… Bizim Yunus ve Yunus Emre ve Sergilenen Maskaralıklar kitaplarından sonra araştırmacı-yazar Yaman Arıkan Yunus Emre deyişleri üzerine geniş bir çalışma yapıyor.

Dünya edebiyat tarihi için önemli bir miras olan Yunus Emre’yle ilgili pek çok araştırma yapılıyor, kitaplar yayınlanıyor.

Yunus ve eserleri üzerine ilk araştırma, vefatından 650 sene sonra 1915’lerde yapılmış. Yunus Emre’yle ilgili yapılan çalışmalarda insanlık âlemi için ürettiği katma değer, şahsiyeti, tevazuu, bilge kişiliği ve misyonu ortaya konulmaya çalışılıyor…

Yaman Arıkan, ince bir kuyumcu hassasiyetiyle yakın dönem edebiyat tarihinde genç neslin “Bizim Yunus” olarak sevdiği Yunus Emre eserlerinde saf Türkçeyi ustaca kullanarak dilimize mûsîkîli-âhenkli bir divan kazandırma gayretinde…

Yunus Emre’yi millî mürşit olarak niteleyen yazarın bu babtaki kanaati şöyle: “Vâde dolunca her fani gibi: millî mürşitler, millî önderler, millî kahramanlar ve millî abide şahsiyetler de bu hayattan ayrılırlar. Fakat onların ayrılması, alelade kişilerin ayrılmasına benzemez. Onlar geride izler ve eserler bırakırlar. Milletleri için aşklar, şevkler bırakırlar. Hakk’a doğru götüren nişaneler, işaretler bırakırlar. Milletlerini ebedî yaşatacak ilkeler, umdeler, prensipler bırakırlar. Kürşâd olurlar, kırk yiğidi ile birlikte nâmlar, şanlar, şerefler bırakırlar. Göktürk Hakanı olurlar, kitâbeler bırakırlar. Yunus Emre olurlar, yirminci asırda bir yabanı Türkiyatçıya, “Eğer Yunus’un dili günümüze kadar yaşayabilseydi, bugün dünyada konuşulan dillerin en güzeli Türkçe olacaktı” dedirtecek bir Türkçe bırakırlar.”

Şu sıralar Yunus Emre mahreçli üçüncü kitabı olan Yunus Emre Deyişleri üzerine eğilen Yazar Arıkan, Bizim Yunus’un güzel dille ifâde ettiği dînî terennümleri doğrudan Kur’ân’ı Kerîm’in ruhundan aldığını belirterek, yaptığı çalışmayı şu cümlelerle özetliyor:

“İşte, Yunus'un bu hususiyetlerini gün ışığına çıkarma bahsinde, kelimenin tam manasıyla kırk yıllık bir çalışma naçiz şahsımıza nasip oldu. Kütüphanelerde mevcut, eski yazılı el yazmalarını karşılaştırmalı tarayarak Yunus Emre’nin 1000 (bin) civarında “deyiş”ini ve bunların ışığında şahsiyetini ortaya çıkarmaya gayret ettik. Şiirlerde geçen kelimeleri teker teker inceleyerek her kelime, ait olduğu şiirde hangi manaları ifade ediyorsa, onları o şiirin hemen altına kelimeler-açıklamalar başlığıyla kaydettik. Böylece, hiçbir şiirde, anlaşılmayacak bir tek kelime dahi bırakmadık. Öyle ki, kültür seviyesi ne olursa olsun, okuma-yazması olan ve “Yunus”u anlama azmini taşıyan hiçbir insan, “Şu kelimeyi veya şu ifâdeyi anlayamadım.” diyemeyecek.”

Yazar, Yunus Emre Deyişleri serlevhalı yedi ciltlik kitabını millî kültürümüzün alfabesi olarak nitelendirerek Bizim Yunus’un içten deyişlerine şu örnekleri veriyor:

Bu Yunus, Allah aşk ve sevgisiyle deli-dîvâne olup yollara düşen, dağlara düşen Yunus’tur:

Aşkın şarâbından içem,
Mecnûn olup dağa düşem,
Sensin dünü gün endîşem,
Bana seni gerek seni!

Bu Yunus, yakılıp havaya savrulan küllerinin bile orada “Allah! Allah!” dediği Yunus’tur:
Eğer beni öldüreler,
Külüm göğe savuralar,
Toprağım anda çağıra,
Bana seni gerek seni!

Bu Yunus, öyle bir sevdâya düşmüştür ki, o yolda yana yana yürür, aklı başında mı yoksa dîvâne mi belli değildir. Yeller gibi eser, yollar gibi tozar, seller gibi akar:

Gönlüm düştü bir sevdâya,
Gel gör beni aşk neyledi.
Başımı verdim kavgaya,
Gel gör beni aşk neyledi!

Ben yürürüm yana yana,
Aşk boyadı beni kana,
Ne âkılem ne dîvâne,
Gel gör beni aşk neyledi!

Kâh eserim yeller gibi,
Kâh tozarım yollar gibi,
Kâh akarım seller gibi,
Gel gör beni aşk neyledi!

O, düştüğü bu yolda sular gibi çağlar, dertli ciğerini dağlar, Yaradan’ını anıp ağlar:

Akar sulayın çağlarım,
Dertli ciğerim dağlarım,
Dostum anuban ağlarım,
Gel gör beni aşk neyledi!

Bu Yunus, ilden ile gezer, diyâr diyâr dolaşır, hep Yaradan’ı anar. Fakat hâlini kimse bilmez, anlamaz:

Ben yürürüm ilden ile,
Dost anarım dîlden dile,
Gurbette hâlim kim bile,
Gel gör beni aşk neyledi!

Yaman Arıkan’ın yazmaya başlamasının üzerinden tam elli yıl geçmiş. Yarım asır boyunca millî, dînî, edebî, içtimaî mevzularda neşrettiği telif ve tercüme eserlerle okuyucularının ruh cephelerini takviye etme gayretiyle Türkiye sathını edebî mektep hâline getirmeye gayret eden Yaman Arıkan’a hayırlı ömürler niyaz ediyorum. İnşallah yakın zamanda Kültür Ocağı Vakfı’nda Üstadımız adına düzenlenecek vefa gecesinde bir araya geliriz…

-----------------

Azrâil'e Meydan Okuyan İki Türk

 

Burak Kılıçaslan
3 Mayıs 2014
www.haberiniz.com.tr

 

Maalesef ki ülkemizin insanlarında yanlış bir önyargı oluşmuş bulunmaktadır ve bu durum hastalık pozisyonunu almış bulunmaktadır.

Kitabın ismine, yazının başlığına bakarak, içeriğini dahi okunmadan yorum yapılmaktadır.

Elimde ismine baktığımız zaman büyük bir tartışmaya sebebiyet verecek bir kitap var.

"Azrâil'e Meydan Okuyan İki Türk."

Yazarı, Yaman Arıkan.

Kitabın isminde bahsini etmiş olduğu iki Türk ise; Dede Korkut Hikâyeleri'nin Deli Dumrul'u ve insan sevme ustası olan Yunus Emre'dir.

Kitabın içerisinde Türk'ün tarihinden yapraklar bulacaksınız.

Yeri gelecek kendinizi Tanrı Dağı'nda, yeri gelecek kendinizi Hira Dağı’nda hissedeceksiniz.

Bugüne kadar birçok milli ve manevi değerlerimizi destekleyici eserlere imza atmış olan Yaman Arıkan'a, ülkemize kazandırmış olduğu bu eserinden dolayı teşekkür eder, sağlıklı ve uzun ömürler dileriz.

Yazının Dibi; kitabın ismine, yazının başlığına bakarak, yapılan yorumlar ve edilen küfürler, okumama hastalığında ve önyargılı yaklaşımlarda dünya şampiyonluğunu kimseye kaptırmadığımız en güzel delilidir.

Selâm, sevgi ve muhabbet ile…

-----------------

Yaman Arıkan
Yunus Emre’yi anlatacak

Osman Esgice (Sanatalemi.net)
Yayın Tarihi: 18 Ağustos 2014

700 yıldan beri ilahileri dilden dile okunan mutasavvıf şair Yunus Emre İstanbul’da bir toplantıda yâd edilecek. Sohbet toplantısı Timaş Kitapkahve’de, 21 Ağustos Perşembe günü saat 18.00’de başlayacak.

Araştırmacı yazar Yaman Arıkan, Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin düzenlediği “Bâbıâli Sohbetleri”nde Yunus Emre’nin hayatını, eserlerini, fikirlerini tesirlerini anlatacak. Arıkan, konuşmasının ardından dinleyicilerin sorularına cevap verecek. Programda sanatkârlar da Yunus Emre’nin ilahilerini seslendirecekler. Hanende Selçukhan Yılmaz, Tanbur’da Nesim İsa Enver ve Ritim’de Enes Durceylan, Yunus Emre’nin eserlerinden meydana gelen bir müzik programı sunacaklar. Yazar Recep Seyhan’ın takdim edeceği toplantıyla ilgili ayrıntılı bilgi almak isteyenlerin, 0 (212) 5112323-5112324 numaralı telefonları aramaları, sanatalemi.net, medeniyetimiz.com veya bizimsemaver.com sitelerini ziyaret etmeleri gerekiyor.

YUNUS EMRE ARAŞTIRMACISI

Yaman Arıkan 1937 yılında Manisa-Salihli’nin Gökeyüp köyünde doğdu. İlkokulu kendi köyünde bitirdikten sonra öğretmeninin ısrarlı istekleri üzerine babası onu şehre gönderip okutmak istedi. Ancak, maddî imkânları elvermediği için buna muvaffak olamadı. Uzun bir aradan sonra İstanbul’da ortaokulu, sonra da liseyi okudu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi ve Filoloji Bölümünü bitirdi. 1967–1987 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde yazarlık yaptı. Bu arada telif-tercüme, yirminin üzerinde esere imza attı. En kapsamlı çalışmasını ise Yûnus Emre üzerine yaptı. Hâlen ülke meseleleri ile ilgili çeşitli projeler üzerinde çalışmalarını devam ettirmektedir. Evli ve dört çocuk babasıdır. Arapça, Farsça ve İngilizce bilir. Bazı eserleri: İslâm Ahlâk ve Fazîleti, Gençlere Dînî Bilgiler, Aklın Sesi veya Sağlıklı Çözüm, Unutamadıklarım, Bizim Yûnus, Yûnus Emre ve Deyişleri (7 cild). Yaman Arıkan’ın ayrıca bazı tercümeleri bulunuyor.

-----------------

“Yunus Emre
Uçsuz Bucaksız Bir Bahçe”

 

Serdar Üstündağ (Sanatalemi.net)

Yayın Tarihi: 22 Ağustos 2014

Araştırmacı yazar Yaman Arıkan, Bâbıâli Sohbetleri’nde yaptığı konuşmada, Yunus Emre’nin uçsuz bucaksız bir bahçe olduğunu belirterek, onun inanç ve kültür dünyamıza kazandırdıklarını anlattı.

700 yıldan beri ilahileri dilden dile okunan mutasavvıf şair Yunus Emre Cağaloğlu Timaş Kitapkahve’de düzenlenen toplantı ile yâd edildi. Araştırmacı yazar Yaman Arıkan, Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’in düzenlediği “Bâbıâli Sohbetleri”nde Yunus Emre’nin hayatını, eserlerini, fikirlerini tesirlerini anlattı. Yazar Recep Seyhan’ın takdim ettiği toplantıya ilgi büyüktü.

Yazar Recep Seyhan programı açarken “Yunus Emre’nin bu toprakların yetiştirdiği büyük şahsiyetlerden biridir. Yunus Emre’de yaklaşık 750-800 senedir iktidardadır. Siyasetçiler gelir, giderler ama sanat adamları hep iktidardadırlar. Bir Shakspeare’i bir Dostoyevski’yi düşünün; onların çağlarındaki siyasetçileri hiç hatırlamıyoruz ama onlar hep iktidardalar.” dedikten sonra sözü Yaman Arıkan’a bıraktı. 1937 yılında Manisa-Salihli’nin Gökeyüp köyünde doğan Yaman Arıkan, kısa otobiyografik bilgilerden sonra Yunus Emre hakkındaki çalışmalarını anlattı:

“İçinde yüzlerce, binlerce çeşit güzel kokulu çiçeklerin olduğu uçsuz bucaksız bir bahçeyi düşünün. Size ‘Bu bahçeden bütün çiçekleri tek tek içinize çekip koklayacaksınız.’ deseler bu mümkün olur mu? Elbette olmaz. Belli başlı çiçekleri koklarsınız gerisi kalır. Tabii Yunus işte böyle uçsuz bucaksız bir bahçedir.”

“İranlıların Firdevsi isminde bir şairi vardır. Şehname isimli meşhur bir eseri vardır. O eser için şöyle der. ‘Otuz yıl zahmet çektim ama fars dilini de dirilttim’ Nâçizane bizde diyoruz ki bu konuda ortaya çıkardığımız beş eser de benim toplam elli senemi aldı ama Yunus Emre’yi gün ışığına ancak böyle çıkartabildim. Ben 1940’ların çocuğu, 50’lerin genciyim. O zamanlar köylü köyünde, şehirli şehrinde olurdu. Büyük bir mecburiyet olmadıkça insanlar köyünden, şehrinden ayrılmazdı. Bilhassa kış geceleri akşam oturmaları, sıra geceleri olurdu. O yıllarda bütün Türkiye’de çok meşhurdu. Uzun kış gecelerinde, gündüzden birisine ‘akşam sizdeyiz’ diye sözleşilir ve o akşam toplanılırdı. Gürül gürül ocak yanardı, nasılsa odun boldu o zamanlar. En başköşeye sohbeti devam ettirecek aksakallı dedeler otururdu. Şimdi anlatırken âdeta o günleri tekrar yaşıyorum. O aksakallı dedeler bazen sohbete kendi istekleriyle başlarlar ama bazen de bir isteksizlik görülürdü. İşte o anlarda arkadan birisi kelimesi kelimesine aynen söylüyorum. ‘Eee hedi bakalım filan dede! Yunus’tan bir deyiş dede dinleyelim’ der. O anda sanki dilinin bağı çözülmüş gibi olan dede veya nine başlar Yunus’tan şiir okumaya… İşte ben de 4-5 yaşlarında Yunus ile böyle tanıştım. İşte millî kültürümüz şifahî olarak dilden dile, nesilden nesile aktarılıyor. Şimdi kitapları, eserleri var ama ben bugünkü neslin o zamankiler kadar Yunus’u tanıdıklarını zannetmiyorum.”

“Zaman geçti, biz ilkokulu bitirdik İstanbul’a geldik; bitmedi, orta mektep lise yıllarımda da Yunus’a olan ilgim devam etti. İstanbul’a ayak basar basmaz günlük gazete okumaya başladım. Keşke bugünkü gençler de böyle yapsa… Bir sabah gazeteye bakarken bir haber gördüm. Türkiyat Kongresi yapılmış ve oradaki yabancı bir Türkiyatçı kelimesi kelimesine şu ifadeyi kullanmış. “Eğer Yunus’un Türkçesi günümüze kadar yaşatılabilseydi, bugün dünyada konuşulan dillerin en güzeli Türkçe olacaktı.” Bunu duyar duymaz hemen sahaflara koştum ama Yunus ile ilgili bir kitap bulamadım. Gerek küçüklüğümde dinlediğim Yunus şiirleri gerek bu yabancı Türkiyatçının sözleri beni yaydan çıkmış bir ok’a çevirdi. İşte Yunus ile tanışmam böyle oldu.” diyen Arıkan bu akşamki toplantıyı üç ana başlıkta ele alacağını söyleyerek konu başlıklarını şöyle sıraladı.

1) Hayatı: “Tarihî, büyük şahsiyetlerin iki büyük hayatı vardır. Biri takvim hayatı, diğeri vazife hayatı.

a) Takvim Hayatı: Yani ne zaman nerede doğru, nerede yaşadı, nerede vefat etti gibi kronolojik bilgiler. Bunları bilsek iyi olur ama bilmesek de çok şey kaybetmiş olmayız. Eğer önemli şahsiyetlerin takvim hayatını bilmezsek o zaman destanî, efsanevî hadiseler devreye girer.

b) Vazife Hayatı: Büyük şahsiyetlerin vazife hayatını mutlaka bilmemiz gerekir. Aksi takdirde çok şey kaybetmiş oluruz. Ben Kuran’ı Kerim’de gördüm ki, Allah peygamberlerinin takvim hayatına değinmeden vazife hayatını bizlere anlatıyor. Yani nerede doğdular, nerede vefat ettiler bunları anlatmıyor, sadece Nuh (a.s.)’un 950 sene yaşadığını bildiriyor.

2) Yunus’un hayat felsefesine yapılan ağır darbeler: Türk millî şiirinin yazım ölçüsü nazım birimi dörtlüktür ve hece vezniyle yazılır. Bunu bilmek için bir edebiyat profesörü olmaya gerek yok. Bugün Yunus’un şiirleri mesnevi tarzında yazılarak acemleştirilmeye çalışılıyor. Yani Yunus’un şiirleri Acemleştiriliyor. Bazı şiirlerine “Işk” derler, halbuki Yunus hep “aşk” demiştir; hiç “ışk” dememiştir. “Mânâ” yerine dikkat ederseniz “ma’ni” derler. Çünkü Acemler öyle söylerler. İngilizlerin Shakspeare’i, İtalyanların Dante’si var. Birisi Shakspeare’in eserlerini Alman telaffuzu ile verse bütün İngilizler ayağa kalkarlar. Fransızca verse yine ayağa kalkarlar. Benim ıstırabım şahsî değil millîdir.

3) Yunus’un mukaddes vazifesi: Yunus Emre’nin misyonu vardı demiyorum kutsal vazife diyorum. Bizim iki temel direğimiz vardır; biri dilimiz diğeri dinimizdir. İşte Yunus’un en temel vazifesi bizim dilimize ve dinimize sahip çıkmaktı. Bizim Türk milleti Allah’ın dinine gönüllü olarak sahip çıkmış bir millettir. Viyana önlerine, Arap çöllerine kadar neden gittik? Biz oraları sömürmek, tahakküm altına almak için gitmedik. Bunları hiç düşündük mü kardeşlerim? O halde dinimize ve dilimize sahip çıkmamız gerekir. Rusya’da bir söz vardır. “Bir Rus’u hamama götürsek ovalasak ovalasak altından bir Türk çıkar.”

Daha sonra şair Ayhan İnal ve şair İbrahim Özgün’ün Yunus Emre ile ilgili okuduğu şiirlerden sonra dinleyicilerin sorularına cevaplar verildi. Programın ilerleyen dakikalarında Hanende Selçukhan Yılmaz, Tanbur’da Nesim İsa Enver ve Ritim’de Enes Durceylan’dan oluşan sanatçılar, Yunus Emre’nin eserlerinden meydana gelen bir müzik programı sundular. Genç sanatçıların seslendirdiği Yunus Emre ilahileri, büyük bir beğeni ile takip edildi. Bazı dinleyicilerin okunan ilahilere eşlik ettiği görüldü. Ahmet Yüter’in manzum duaları ve hâtıra fotoğrafı çekiminden sonra program sona erdi. Toplantıya katılımın yüksek olması dikkat çekti.

-----------------

Veli Şirin
Tarihçi / Yazar
7 Aralık 2020

Yaman Arıkan ve yeni eseri: “İki Mustafa’mız”

Türkiye yayıncılık, yazarlık ve tercüme hayatında “Yaman Arıkan” ismi yarım asırdan fazla bir zamandır bilinmektedir. O’nun Gazali, Abdülkadir Geylani, Ahmet Er-Rufai, Ebulleys Semerkandi gibi büyük İslam bilginlerinden yaptığı tercümeler; Yunus Emre hakkında yazdığı eserler Türk aydınlarının zihinlerinde yer etmiştir.
Son yıllarda yazdığı (İki Mustafa’mız) isimli eseri Kasım 2020’de raflarda yerini aldı.
Bu ilginç eserde yazar; Peygamberimiz Hz. Muhammed (as) ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bânisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkındaki tarihi bilgilerin yanı sıra düşüncelerini ve onlar hakkında “Türkoğullarına” (Türk milletine) önerilerini yazmıştır.
Yazar, Atatürk’ün “Büyük Millet Meclisini” kurmasını şöyle açıklamaktadır:
“-…Onların işleri aralarında danışma iledir. (Şûrâ Sûresi, Âyet:38). Âyette Şûrâ kelimesi kullanılmıştır. Şûra; müzâkere, müşâvere, istişâre, danışma, danışma kurulu, meclis, divan ma’nâlarına gelmektedir. Buna göre; müminler- müslümanlar, işlerini aralarında müzâkere ederek, istişârelerde bulunarak, danışarak yürütecekler; bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak söze bağlanmayacaklardır. Kur’ân-ı Kerîm’in açık hükmü bu olduğu halde, müminlerin- müslümanların işleri; asırlarca emirlerin, hükümdarların, kralların, padişahların… iki dudakları arasından çıkan sözlerle görülmüştür. İşte İkinci Mustafa’mız Ankara’ya gelip milli kurtuluş hareketini başlatırken ilk işi, milletin müzâkere ve danışma meclisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisini kurmak olmuştur. Fakat o, Allah’ın bu Kelâmı’nın hükmünü hayata geçirirken; bâzıları gibi dindarlık gösterisine kaçmadı, din simsarlığı yapmadı, din istismarcılığı ve din sömürücülüğü yapmadı. Bil’akis, devlet yönetiminin sağlam temellere oturması için gerekli olan Kur’an hükmünü hiçbir gösterişe ve istismara tevessül etmeden sessizce hayata geçirdi.!” (Yaman Arıkan, İki Mustafa’mız, İst. Kasım 2020, Uyanış Yayınevi. s: 370-371).
Yazar eserde, din, tarih, coğrafya ve hatta siyaset gibi, Türkiye’de tartışılan pek çok konuda özgün ve olumlu fikirlerini, yarım asrı geçen tecrübelerini ve kanaatlerini, büyük bir incelikle, nezaketle ve Türk’e has “insanî muhabbetle” ortaya koymaktadır. Erbabınca dikkatlice okunması ve faydalanılması lazımdır. Ben okudum, bazen satırlar arasında kendimi gördüm, ben de yazsam “böyle yazardım” dedim. Üstada tebrik, teşekkür ve hürmetler…

------------------------

Hıncal Uluç
Sabah Gazetesi
12 Aralık 2020

"İki Mustafa'mız."

Şöyle bir taradım baştan sona.. Tahmin ettiniz iki Mustafa'nın ilki, İslam Dünyası'nın peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa.. Kitabın yarısı, o muazzam dünya liderine ayrılmış.. Onunla ilgili harikulade anılar var.. Ona indirilen ayetler var.. Onun sözleri, hadisler var..
İkinci Mustafa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atamız, Atatürkümüz, Mustafa Kemal.. 500 sayfalık kitabın ikinci yarısı da onu anlatıyor. Gene yaptıkları, sözleri ve anekdotlarıyla..
Şimdi soracaksınız "500 sayfalık kitabı okumanın nesi kolay" diye.. Şöyle.. Size bu satırları yazabilmek için benim yaptığımı yapın. Fal tutar gibi bir sayfa açın ve çıkanı okuyun. Kitap öyle yazılmış.. Her biri tek başına anlam ve bütünlük taşıyan notlar.. Tümünü ve sırayla okumanız şart değil.
Yaman'ın kitabını karıştırırken, ne kadar şanslı bir aileden geldiğimi de bir kere daha fark ettim..
Babam, o ünlü Harbiye'den yetişmiş, yetişirken, mesela Dünya Klasiklerinin tümünü okuyarak (Bize de okutarak) ayrıca kendisi de, eklemişti.
Babam, iki Mustafa'ya yürekten inanırdı. Yürekten Atatürkçü, inançlı bir Müslüman'dı.
Çocukluğum Kilis'te Dedemin yanında geçti. Kilis Müftüsü Dedem Muharrem Efendi, ünü dünyayı sarmış bir Din Bilgini'ydi. Evimizden, başta Arap âlemi İslam Dünyası'ndan gelenler eksik olmazdı. Dedemi arama sebepleri hep ayniydi. Kutsal Kitabımız Kur'an üzerine "Tefsir" isterlerdi hep, Dedemden..
"Ben Kilisimden ayrılmam" diye Padişah'ın Şeyhülislamlık teklifini geri çeviren Dedem, bana 3 yaşımdan itibaren Atatürk'ü öğretmeye başladı. Ben doğduğumda Babamın tayini Kırklareli'ne çıkmıştı. Sınırın öte yanında Alman tankları dolanıyordu. Hitler'in orduları petrol için güneye bize mi gireceklerdi, yoksa kuzeye Romanya'ya mı yöneleceklerdi belli değil. O yüzden beni kundakta dedemlere bırakmışlardı zaten.
Yani ben İki Mustafa'yı, temel eğitimi "Atatürk" olan babamdan ve yaşam boyu "Hz. Muhammed'i öğrenen ve öğreten Dedem'den öğrendim.
Bu talih değil de nedir?

------------------------

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Köşe Yazıları